Siss
Süper Moderatör
- Katılım
- 21 Mayıs 2025
- Mesajlar
- 10
- Tepkime puanı
- 4
- Puan
- 3

Belki de piramitlerde hiç insan kalıntısının bulunmadığını duymuşsunuzdur, ama bu doğru değil. Kral Neferefre’nin Bitmemiş Piramidi’nde kemikler bulundu ve fiziksel özellikler ile radyokarbon tarihlemesine göre bu kemiklerin ona ait olması muhtemel. Kral Djedkare Isesi’nin kemikleri olduğuna inanılan kalıntılar da Güney Sakkara’daki piramidinde, kızlarının kalıntılarıyla birlikte bulundu.
Bununla birlikte, diğer bazı erken dönem piramitlerinde de insan kalıntılarına rastlandı, fakat tuhaf olan şu ki, bu kalıntılar genellikle yapının atfedildiği kraliyet figürüyle eşleşmiyor. Mısır’daki bilinen en eski piramit olan Djoser Piramidi’nde bulunan kemikler incelendiğinde, bazılarının Üçüncü Hanedan’dan çok daha sonraya, hatta birinin ise daha önceye ait olduğu tespit edildi. Yani bu kalıntıların hiçbiri Kral Djoser’e ait değildi.
Benzer şekilde, Menkaure Piramidi’nde bulunan iskelet kalıntılarının tarihlendirilmesi de Kral Mikerinos ile uyuşmuyor, bu da piramide başka birinin defnedildiğini düşündürüyor.
Dikkat çeken bir diğer konu ise, birçok tanınmış firavunun, devasa piramitlerde değil, Krallar Vadisi’nin derinliklerine oyulmuş kaya mezarlarında gömülmüş olması. Bunlardan biri de modern çağın en ünlü firavunlarından biri olan Tutankamon. Yeni Krallık dönemine ait olan “çocuk kral”ın ünlü mezarı, Antik Thebes’in (günümüz Luksor) yakınlarındaki yamaçlara oyulmuştu.
Piramit mezarlardan bu tür gizli ve daha savunulabilir mezarlara geçiş, önemli bir noktaya işaret ediyor: Mısır’daki piramitlerin çoğu, genellikle “Piramit İnşacıları Çağı” olarak adlandırılan Eski Krallık döneminde inşa edilmişti. Bu uzun dönem, Gize piramit kompleksi ve Kırmızı Piramit gibi ikonik yapıların inşasını da kapsıyor.
Ancak Büyük Piramitler döneminden yüzyıllar sonra gelen Yeni Krallık’a gelindiğinde, Mısır kraliyet ailesi bu anıtsal yapılardan büyük ölçüde vazgeçmiş, bunun yerine Tutankamon’un mezarında olduğu gibi daha gizli ve korunaklı mezarları tercih etmişti.
Eski ve Orta Krallık’tan sonra piramit inşasının yavaş yavaş terk edilmesinin birkaç nedeni olabilir. Bu dev yapılar hem son derece pahalı hem de inşası oldukça karmaşıktı, ancak en önemlisi, mezar soyguncuları için kolay hedeflerdi.
Soygun, Antik Mısır tarihinde sürekli bir tehditti. Bu durum, Eski ve Orta Krallık’ın çöküşünü izleyen Birinci ve İkinci Ara Dönemlerde iyice yaygınlaştı.
Bu çöküş dönemlerinde merkezi otorite zayıflamış, devlet kraliyet mezarlarını koruyacak kaynaklara sahip olamamıştı. Yeni Krallık’ın gerilemesi de yolsuzluğu ve istikrarsızlığı artırmış ve bu da mezar soygunlarının yeniden yayılmasına yol açmıştı.
Çölde hayal edilemez bir serveti simgeleyen dev yapılar olarak piramitler, Antik Mısır’ın dört bir yanından soyguncuları cezbetti. Açlık ya da açgözlülükle harekete geçen bu soyguncular, mücevherler ve altın süslemeler bulmak için kraliyet mezarlarını yağmalıyor, ardından suç mahallini yok ediyorlardı.
MÖ 1110 yılına tarihlenen, Amenpanufer adında eski bir Mısırlı mezar soyguncusu ve taş ustasının itirafı şöyle:
“Lahitlerini ve tabutlarını açtık ve kralın asaletle mumyalanmış bedenini bir kılıçla birlikte bulduk. Boynunda çok sayıda tılsım ve altın mücevher vardı ve başında altından bir başlık taşıyordu. Kralın asil mumyası tamamen altınla kaplıydı, tabutları ise içi ve dışı altın ve gümüşle süslenmiş, değerli taşlarla bezeli durumdaydı.”
“Tanrı’nın mumyasından bulduğumuz altınları, boynundaki tılsım ve mücevherleri topladık. Tabutlarını ateşe verdik.”
Bu nedenle, Antik Mısır piramitlerinin büyük çoğunluğunun ne firavunların cesetlerini ne de fiziksel hazinelerini barındırmaması şaşırtıcı değil. Çünkü bu yapılar, 4.500 yıllık tarihleri boyunca sayısız kez yağmalandı.
21. yüzyılda piramitlere baktığımızda yalnızca ilahi ihtişamı ve ebedi mirası görebiliriz. Ancak Antik Mısır’ın tarihi uzun ve karmaşık; çaresizlik, yağma ve çöküş dönemleriyle iç içe.