Neler yeni

Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Saygın ve ciddi bir ortamda yardımlaşmak, haberleşmek, bilgi paylaşmak ve bilgi almak isteyen herkes forumumuza katilabilir.

Babürlüler.

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan Ra'
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Ra'

Forum Koordinatör
Katılım
25 Şubat 2025
Mesajlar
1.450
Tepkime puanı
91
Puan
48
Hindistan’da kurulan Türk-İslam devletlerinden. Timur Han’ın beşinci batından torunu Babür Şah taramdan 1526 (H. 933) senesinde kuruldu. Bürganiye ve Timuroğulları Devleti diye de bilinir. Babür Şah, 1483 (H. 888) senesinde Fergana’nın başşehri Endican’da dünyaya geldi. Fergana bölgesinde küçük bir Timurlu prensliğini idare eden babası Ömer Şeyh Mirza 1494 senesinde ölünce, Fergana hükümdarı oldu. Daha saltanatının ilk günlerinde akrabalarının hücumlarına maruz kaldı. Bir araftan onlarla uğraşırken, Şeybani öbeklerinin git gide kuvvetlenmeleri üzerine idaresi altındaki topraklarda sağlam bir devlet kurmanın mümkün Yamayacağını anladı. Bu yüzden, 1504 (H. 910) senesinde Kabil’i, daha sonra da Kandehar’ı alarak oraya yerleşti. 1508 senesi Eylül ayında ilk defa Hindistan’a sefer düzenledi. Üç ay süren bu sefer lirasında ülkeyi tanıdı ve çok mikdarda ganimet elde etti.

Babür Şah’ın asıl gayesi Maveraünnehr’i ele geçirmekti. 1511 senesinde Safevilerin yardımı ile Maveraünnehr’in bazı şehirlerini ve Semerkand hükümdarlığını ele geçirdi ise de bir süre sonra özbeklere yenilerek Ceyhun nehrinin güneyine çekilmek mecburiyetinde kaldı. 1519 senesine kadar iç mes’elelerle uğraştı. Aynı senenin Kasım ayında, Hayberi geçerek Hindistan’a girdi. Kısa sürede Pencab ile Senab arasındaki bölgeleri hakimiyeti altına aldı. Beş defa Pencab’a sefer yaptı. Bu seferler neticesinde, Kuzey Hindistan’ı fethetti. 1525 (H. 932) senesi Kasım ayında Delhi üzerine yürüdü. 1526 senesi Mayıs ayının yirmi birinde Panipüt meydan muharebesinde Delhi Sultanı İbrahim Lodi’nin sayıca çok fazla olan ordusunu yendi. 1526 yılı Aralık ayında dünyanın en büyük şehirlerinden olan Delhi, Agra ve Hanpur’u fethetti. Agra’yı başkent yaptı.

Babür Şah, 1527 senesi Şubat ayında, hinduların üzerine yürümek liyeti ile Agra’dan hareket etti. Lodilerin, Racistan’da kontrolü kaybetmeleri üzerine müstakil hale gelen hindular, hükümdarları Rana Senka’nın etrafında oplanarak, yüzbin kişilik bir ordu ve bir kaç yüz fille yeni Hindistan fatihinin üzerine yürüdüler. Bu, çok kritik tarihi bir andı. Zira Hindistan’daki beş asırlık müslüman hakimiyeti, ilk defa hindular tarafından tehdid ediliyordu. Babür Şah’ın harbi kaybetmesi demek; Ganj vadisinin hinduların eline düşmesi, netice itibariyle Müslüman-Türk hakimiyetinin Hind kıtasında son bulması demekti. Babür Şah, onüç bin beşyüz kişilik çok seçkin bir Türkmen atlı birliği ile düşman üzerine yürüdü. Yanında Osmanlı Türklerinden Mustafa Rumi’nin kumanda ettiği bir topçu birliği de vardı. Hindularda top ve tüfek yoktu. Ateşli silahlar ve Türk atlısının üstün savaş kabiliyeti, Babür Şah’a parlak bir zafer kazandırdı. Düşman tamamen imha edildi. Bu zafer, müslüman Türklerin Panipüt’te kazandıklarından daha büyük bir zafer idi. Biyana civarında geçen Bukanya meydan muharebesi, Babür Şah’a gazi ünvanını kazandırdı.

Zamanında ülkenin sınırları güneyde Vindiya dağlarından, kuzeyde Amuderya’ya kadar uzandı. Babür Şah, 1530 (H. 937) senesi Aralık ayının yirmi beşinde Agra’da vefat edince yerine, yirmi iki yaşındaki büyük oğlu Hümayun Mirza geçti.

1508 senesinde Kabil’de doğan Nasıreddin Hümayun Şah, saltanatının ilk zamanlarında kardeşi Kamran Mirza ile uğraşmak zorunda kaldı. Panipüt’de babür Şah’a yenilen İbrahim Lodi’nin Bengal’e kaçan oğlu Mahmud Lodi, hükümdar değişikliğinden ve iç çatışmalardan faydalanmayı umarak, Babürlü Devleti’nin topraklarına saldırıp Cavnpur’u ele geçirdi. Bunun üzerine yeni hükümdar Hümayun Şah, ordusu ile Cavnpur önlerine geldi. Mahmud Lodi’yi bozguna uğratarak, şehri tekrar ele geçirdi. Daha sonra Şir Han Sur idaresindeki Çunar kalesini kuşattı. Kuşatma dört ay sürmesine rağmen kale ele geçirilemedi. Şir Han, andlaşma ile Hümayun Şah’ın hakimiyetini tanıyınca, muhasara kaldırıldı. Bu sırada, Babürlü topraklarına Gücerat sultanı saldırdı, ancak gönderdiği birlikler, Agra’ya ulaşmadan imha edildi. Bu durum üzerine Hümayun Şah, Gücerat’a sefer düzenleyerek, Gücerat sultanı Bahadır Şah’ın ordugahını kuşattı. Bahadır Şah, Mandu’ya kaçmak zorunda kaldı. Böylece Hümayun Şah, Gücerat’a hakim oldu. Kardeşi Askeri’yi Gücerat’a vali tayin etti ise de, bir süre sonra Bahadır Şah, Gücerat’ı tekrar ele geçirdi. 1537 senesinde Bahadır’ın öldürülmesi üzerine, bölge tekrar karıştı. Bu karışıklıktan Hümayun Şah’ın yanısıra, Şir Han da istifade etmek istiyordu. Hümayun Şah, Bavr’i ele geçirerek bir süre orada kaldı. Bu arada, kardeşi Hindal, Agra’da hükümdarlığını ilan etti. Şir Han ise, Benares ve Teliyagerhi arasında kalan bütün bölgeleri ele geçirdi. Bengal toprakları artık Hümayun Şah için tehlikeli idi. Kardeşi Kamran, bir fırsatını bulup Agra’yı ele geçirdi. Hümayun Şah, tekrar duruma hakim olmak için geri dönerken, yolda Şir Han kuvvetleriyle karşılaştı. 1539 senesi Haziran ayının yirmi yedisinde, Şir Han’ın, bir gece baskınıyla ağır bir yenilgiye uğradı ve Agra’ya üç yüz kişi ile ulaşabildi. Savaştan sonra Şir Han, sultanlığını ilan ederek, Şir Şah lakabını aldı. Hümayun Şah, 1540 (H. 947) senesinin başlarında başkent Agra’yı da terketmek zorunda kaldı. Elinde sadece Afganistan, Sind, Kuzey Pencab, Keşmir ve Belucistan kalmıştı. 1543 senesinde Hümayun Şah, Kuzey Pencab, Sind ve Belucistan’ı da Surilere bırakmak zorunda kaldı. Kendisi, Şah Tahmasb Safeviye sığındı. 1553 senesi Ocak ayına kadar orada kaldı ve çok iyi muamele gördü. Daha sonra Şah Tahmasb’dan aldığı yardımcı kuvvetle tekrar Hindistan’a yöneldi. 1554 (H. 961) senesi Eylül ayında kardeşi Kamran Mirza’dan Kandehar’ı aldı. Kardeşleri ile uzun mücadeleler yaptı. Kamran Mirza’nın tarafdarı olan Askeri, yakalanarak Mekke’ye gönderildi. Diğer kardeşi Hindal, Moğolların yaptığı bir baskında öldürüldü. Aynı sene Kamran Mirza yakalandı ve Mekke’ye gönderildi. Böylece Afganistan ve Bedahş’ı ele geçirdi. 1555 senesi Şubat ayında tekrar Hindistan’ın fethine girişti. Kısa zamanda Pencab havalisine hakim oldu. Aynı sene Haziran ayının yirmi ikisinde Surilerle yaptığı Maçivara meydan savaşını kazandı. Böylece Hindistan kapıları tekrar Hümayun Şah’a açuldı. Bu zafer, Babür Devleti’nin ikinci kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir.

Hümayun Şah, 1556 senesi Ocak ayının yirmi sekizinde öldü. O sırada Hindistan’da bulunan büyük Türk denizcisi Şeydi Ali Reis’in tavsiyesine uyularak, oğlu Ekber’in tahta çıkışına kadar ölümü gizli tutuldu. Hümayun Şah, Delhi’de defnedildi.

1556 (H. 964) senesinin Şubat ayında küçük yaşta iken tahta çıkan Ekber Şah’ın ilk senelerinde, devlet idaresi, babasının yardımcısı Bayram Han’ın elinde kaldı. Bayram Han, Ekber Şah tarafından Han-ı Hanan yani başvezirlik makamına yükseltildi.

Saltanat değişikliğinden faydalanmak isteyen Surilerle, 1556 senesi Ekim ayında Panipüt’te yapılan muharebeyi Babürlüler kazandı. Daha sonra Ekber Şah, Malva bağımsız Racpurt devletlerini, Gücerat ve Handeş’i ele geçirdi. 1573 (H. 981) senesinde Bengal hükümdarı Davud’un öldürülmesiyle, Bengal toprakları bir defa daha Babürlülerin idaresi altına girdi. Kabil ve Kandehar’ın ele geçirilmesi ile, bir çok istilacılar için Hindistan’a geçit veren kuzeybatı hududu, emniyet altına alındı. Kandehar’ın alınması da, İran ile uzun bir süre çekişmeye sebeb oldu.

Ekber Şah zamanında diplomatik seviyede en çok Safeviler ile dostça münasebetler kuruldu. Özbek hükümdarı Abdullah Han ile hudutların tayini için bir andlaşma yapıldı. Hind okyanusunda bulunan Portekizlilerden gelen müşterek tehlike karşısında, Osmanlı Devleti ile de temaslar yapıldı. Fakat Delhi ile İstanbul arasındaki çok uzun mesafe, düşünülen ittifakı engelledi.

1595 senesinde Dekken’de Nizamşahlar şehzadeleri arasında taht mücadelelerinin başlaması üzerine, Ekber Şah’dan yardım istendi. Babürlü orduları, Ahmednagar’ı kuşattılarsa da bir netice elde edemediler. 1600 senesinde Babürlü ordusu tekrar Ahmednagar’ı kuşatarak ele geçirdi ve buradaki Nizamşahlar Sultanlığı’nı ortadan kaldırdı.

Ekber Şah, sünni olan devletin inancı ile bağdaşmayan Din-i İlahi adı ile derleme bir din kurmakla, İslamiyet’e olan düşmanlığını açıkça ortaya koydu. Bu uydurma din sayesinde bütün tebeası üzerinde manevi ve ruhani hükümdarlığını te’sis etmek istedi. Mecusi, brehmen ve hıristiyanlara istedikleri hürriyeti tanırken, müslümanlara zulüm ve işkence etti. Ekber’in din düşmanlığını, zamanının büyük alimlerinden ve Hindistan’ın Serhend şehrinde yaşamış olan, İmam-ı Rabbani Ahmed Faruki Serhendi hazretleri Mektubat adlı eserinde uzun anlatmaktadır.

Ekber, saltanat yıllarında bir taraftan sınırlarını genişletirken, diğer taraftan da askeri ve idari sahalarda faaliyette bulundu. İlk olarak damgalama usulünü getirdi. Ülkedeki topraklar, olduğu gibi hükümdara bağlı devlet toprağı haline getirildi. Ordudaki subaylara ve me’murlara derece verildi. Arazi gelirlerini kontrol etmek için Kurubi adı verilen tahsildar teşkilatı kuruldu.

Şiddetli bir dizanteri hastalığına yakalanan Ekber, bütün tedavilere, rağmen, iyileşemiyerek 1603 (H. 1012) senesinde öldü. Cesedi, o zamanlar Behiştabad, daha sonra İskender adı verilen bahçeye gömüldü. Sonradan halefleri tarafından üzerine büyük bir türbe yapıldı.

Ekber’in, ölümünden önce veliahd tayin ettiği Selim adlı oğlu, Muhammed Cihangir adıyla tahta geçti. Otuz beş yaşında olan Cihangir, saltanat değişikliğinden faydalanarak baş kaldıranların Delhi’ye bağlanması için çalıştı. Cihangir Şah, çok çabuk te’sir altında kalıyordu. İran’dan Hindistan’a göç eden Mirza Gıyas Bey’in kızı Nur Cihan ile evlendi. Güzel ve kabiliyetli bir kadın olan Nur Cihan, zamanla Cihangir Şah’ı tamamen etkisi altına aldı. Nur Cihan’ın kardeşi Asaf Han da iyi bir idareci ve maliyeci idi. NJur Cihan ve ailesi, devlet işlerini ele geçirmek için gayet planlı bir şekilde hareket etti. Buna rağmen 1622 senesine kadar Cihangir Şah’ın devlet idaresinde tam bir kontrolü vardı.

1612 senesinde, Bengal’de çıkan bir Afgan ayaklanması bastırıldı. Daha sonra Mevar, racası Amar Singh, kuvvetini arttırarak devlete karşı ayaklandı. Şehzade Hürrem 1614 senesinde Mevar’a vali tayin edildi. Yapılan mücadele sonunda Amar Singh, boyun eğmek ve barış istemek mecburiyetinde kaldı. Oğlu rehin olarak Babürlü sarayına gönderildi. Dekken bölgesindeki Nizamşahların Habeş asıllı kumandanı Melik Amber, Babürlülerin başka işlerle meşgül olmasından faydalanarak, bölgenin batısında dağlık arazide yaşayan Marathalar’ı gerilla grubları şeklinde teşkilatlandırdı. Gerilla taktiğini iyi bir şekilde uygulayan Melik Amber, Babürlü kumandanların arasındaki anlaşmazlıklardan da istifade ederek, Ahmednagar’ı 1608 senesinde ele geçirdi. Bu durum karşısında Babürlü ordusuna kumandan tayin edilen Şehzade Hürrem, 1616 senesinde Ahmednagar şehri dahil, kaybedilen bütün toprakları geri aldı. Bu başarılarından dolayı Cihangir Şah, oğluna Şah Cihan lakabını verdi. Cihangir Şah’ın Keşmir’de bulunduğu bir sırada Melik Amber, Nizamşahları tekrar teşkilatlandırarak Ahmednagar’ı ikinci defa kuşattı. Şehzade Hürrem yine bu bölgeye gönderildi. İki gün süren mücadelelerden sonra Nizamşahlar yeniden barış istemeğe mecbur kaldılar. 1622 senesinde Safevi hükümdarı Şah Birinci Abbas, Osmanlı Devleti ile barış imzalayıp, batıdan gelecek herhangi bir saldırıya karşı kendisini güven altına aldıktan sonra, Babürlüler üzerine yürüdü. Kandehar’ı ele geçirdi. Cihangir Şah, Safevilere karşı ordu hazırlamaya çalıştı. Şehzade Hürrem, orduya katılmak için bazı şartlar ileri sürdü. Bu şartlar, babası tarafından reddedildi. Bunun üzerine Şehzade ayaklandı. Bir süre sonra, bir netice elde edemiyeceğini anlayınca, babasından af diledi ve Balagat valiliğine tayin edildi. Cihangir Şah, 1627 senesi Ekim ayının yirmi sekizinde Keşmir’den, Lahor’a dönerken yolda vefat etti. Lahor civarında Şah Dara denilen yerde toprağa verildi ve zamanla üzerine bir türbe yaptırıldı.

Cihangir Şah’dan sonra oğlu Şah Cihan, Şehabeddin ünvanı ile tahta geçti. Kısa bir süre sonra, devlete bağlı olarak Dekken’de hüküm süren küçük devletler, Babürlüler için tehlike arz etmeye başladı. Bunların başında hükümdarlıkları ismen devam eden Nizamşahlar gelmekte idi. 1630 senesinde harekete geçen Şah Cihan, Nizamşahlar’ı, Devletabad’a kadar sürdü ve Darur şehrini ele geçirdi. Ertesi sene Devletabad’ı da alarak, Nizamşahlar’ı ortadan kaldırdı.

Orta Hindistan’ın diğer güçlü devleti Kutbşahlar idi. Bunlar şiiliği benimsediklerinden, sünni olmaları için Şah Cihan tarafından bir ferman yollandı ve Saseviler adına okunan hutbenin kendi adına okunmasını istedi. Büyük bir orduyla Dekken’e gelince, Kutbşahlar korktular. Hutbede, dört halifeyi ve Şah Gihan’ı zikrettikleri gibi, senelik bir mikdar vergi ödemeyi de kabul ettiler. Böylece bu devletlerle olan mes’eleler, Babürlülerin lehine halledildi.

Şah Cihan 1657 (H. 1068) senesinde hastalanınca, oğulları arasında taht kavgası başladı. Evrengzib Alemgir Şah adındaki oğlu, kardeşlerine karşı üstünlük sağladı ve babasını tahtından indirilerek, 1658 senesi Temmuz ayında, Agra’da sultanlığını ilan etti. 1662 senesinde, Bengal valisi Mir Cumla, bir orduyla Assam’a gönderilerek, buradaki raca mağlub edildi. 1667 senesinde Afgan kabilelerinden Yusufzailerin, 1672’de de Afridilerin isyanları bastırıldı.

Marathalar’ın liderlerinden Sıvacı, sultanlığı Babürlüler tarafından yıkılınca, kuvvetlerini Bicapur’da topladı. Etrafa yaptığı baskınlarla gücünü arttırdı. 1664 (H. 1075) senesinde Sürat limanını bir baskınla yağmaladı. Alemgir, onun üzerine Amberli Raca Cay Singh’i gönderdi. Sıvacı, idaresi altındaki toprakların büyük kısmını Babürlülere bırakarak, Alemgir’e tabi oldu. Bir süre sonra, bir anlaşmazlık sonucu 1669 senesinde Babürlülere saldırdı. Girdiği muharebelerin bir kısmını kazandı, bir kısmını kaybetti. Alemgir’in, isyan eden Afgan kabileleriyle uğraşmasından faydalanan Sıvacı, 1674 senesinde istiklalini ilan etti. Babürlülere karşı saldırılarını sürdürdü. Bicapur yakınlarında, Dilir Han komutasındaki Babürlü ordusu tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı, ölümü üzerine yerine geçen oğlu Şambhuci Alemgir Şah’ı dörtbeş sene uğraştırdı. Bu arada Kutbşahlar ve Adilşahlar üzerine yürüdü. Adilşahların başkentini ele geçirerek bu devlete son verdi. Bu sırada Adilşahlara yardım etmek isteyen Kutbşahları mağlub ederek, Haydarabad’ı aldı ve Kutbşahlar Devleti’ni ortadan kaldırmak için Golkonda’yı muhasara etti. Sekiz aylık bir muhasaradan sonra ele geçirerek Kutbşahlar Devleti’ne son verdi.

Çok mütteki olan ve alimleri seven Alemgir Şah, zamanında Gürganiyye Devleti’ne eski haşmetli devrini yaşattı. Büyük alim İmam-ı Rabbani hazretlerinin oğlu Muhammed Ma’sum-i Farukive onun oğlu Muhammed Seyfeddin hazretlerinden feyz aldı. Şeyh Nizam Muinüddin-i Nakşibendi başkanlığındaki bir hey’ete, Hanefi mezhebi üzerine Fetava-i Hindiyye adındaki çok kıymetli fetva kitabını hazırlattı.

Evrengzib Alemgir Şah, dış siyasete de önem verdi. Safevilerle olan saldırmazlık anlaşması devam ettirildi. Basra ve Arabistan’la mektuplaşmalar oldu. Mekke şerifine elçiler yollanarak, büyük maddi yardımda bulunuldu. Bu devrede, Osmanlı Gürganiye münasebetleri de ileri safhada idi. İkinci Süleyman Han’ın, Hindistan elçiliği ile vazifelendirdiği Ahmed Ağa, 1690 senesinde büyük bir merasimle karşılandı ve Anadolu’nun temsilcisi olarak kabul edildi. Osmanlıların yanı sıra Batılı devletlerden İtalya, Fransa ve İngiltere ile de temaslarda bulunuldu.

Ebü’l-Muzaffer, Muhyiddin Evrengzib ve Gazi ünvanlarına sahib olan Alemgir Şah, yakalandığı hastalıktan kurtulamıyarak 1707 (H. 1119) senesi Mart ayının üçünde Ahmednagar’da vefat etti.

Gürganiye Devleti, Evrengzib’den sonra büyük devlet olma vasfını kaybetmeye başladı. Devlet, halefleri zamanında uçuruma gittiği gibi, hükümdarlar da, gelişen dış baskı neticesinde yıprandılar.

Babürlü Devleti’nde çökme alametleri on sekizinci asırda hissedilmeye başlandı. Evrengzib’den sonra tahta geçen oğlu Birinci Şah-ı Alem Bahadır Şah, devlet işlerini düzene koyduktan sonra, Racput mes’elesini halletmek istedi. Fakat bu arada ayaklanan kardeşi ile mücadele edip, onu bertaraf etti. Bir müddet asilerle uğraştı ve 1712 senesinde Lahor’da vefat etti.

Yerine geçen oğlu Cihandar Şah’in saltanatı bir sene sürdü. Yerine kardeşi Ferruh geçti. Ferruh’un zamanında devlet büyük iç mücadelelere sahne oldu. Bu yüzden parçalanmalar meydana geldi. 1722 senesinde Safevilerin yıkılması ile yeni bir birlik teşkil edip İran tahtına çıkan Nadir Şah, Afganlaşmış bir Kalaç kabilesi olan Gılzaylar üzerine yürüdü. Gılzaylar yenilince, Hind sınırına sığındılar. Bu yüzden Nadir Şah Babürlüleri bir kaç defa ikaz etti. Fakat Babürlülerin, Gılzaylara ses çıkarmadığını görünce, 1738 senesinde sefere çıkıp, Babürlülerin ata yurdu Kabil’i işgal ederek Pencab ve Delhi’yi de aldı. Ele geçirdiği Hind hazinelerini İran’a taşıdı. Nadir Şah’ın ölümünden sonra bağımsızlığını ilan eden Ahmed Şah Dürrani, 1757’de Delhi ve Agra’yı yağmaladı. Hindistan’ı işgal etti.

Kuzeybatı Hindistan’da büyük bir devlet kurdu. 1761’de Panipüt’te Marat-nalan müthiş bir bozguna uğrattı. Diğer taraftan, Avrupa devletleri de Babür Devleti’nin hakimiyetini zaafa uğratmak cin büyük çaba sarfettiler. İkinci Alemgir Şah veziri Gazleddin tarafından öldürülünce, 1760 senesinde İkinci Şah-ı alem tahta geçti. İngilizlerin çıkardığı fitnelerle devlet iyice zayıflamıştı. Zor durumda kalan Şah-ı Alem, İngiliz idaresine giren ilk Babürlü hükümdarı oldu.

1837 senesinde Babürlülerin son hükümdarı tahta çıkarıldı. Asıl adı Ebü’l-Muzaffer Siraceddin Muhammed olan İkinci Bahadır Şah hükümdar ilan edildi. 1857 senesinde İkinci Bahadır Şah, büyük bir ayaklanma ile Delhi ve çevresini aldı. Adına para bastırmaya ve hutbe okutmaya muvaffak oldu. İngilizler buna şiddetle tepki gösterdiler. Hindistan’daki Eshab-ı kiram düşmanları, hindular ve hain vezir Ahsenullah Han’ın yardımı ile, İngiliz askeri Delhi şehrine girdi. Evleri, dükkanları basıp, malları ve paraları yağma ettiler. İnsanlık tarihinde görülmemiş zulümferle kadın ve çocukları kılıçtan geçirdiler. İçecek su bile bulunmaz oldu. Hümayun, Şah’ın türbesine sığınan çok yaşlı Şah’ı, çoluk çocukları ile elleri bağlı olarak Kale tarafına götürdüler. Patrik Hudson, yolda Şah’ın üç oğlunu don ve gömlekle bırakıp, göğüslerine kurşun sıkarak şehid etti ve kanlarından içti. Cesedlerini kale kapısına astırdı. Bir gün sonra, başlarını İngiliz kumandanı Henri Bernard’a götürdü. Sonra bu başları suda kaynatıp, Şah’a ve zevcesine çorba olarak gönderdi. Çok aç olduklarından hemen ağızlarına koydular. Fakat çiğneyip yutamadılar. Ne eti olduğunu bilmedikleri halde, çıkarıp toprağa bıraktılar. Hudson haini; “Niçin yemediniz? Çok güzel çorbadır. Oğullarınızın etinden yaptırdım” diye alay etti. Sonra Sultan’ı, zevcesini ve diğer yakınlarını Rangon şehrine sürerek haps ettiler. İngilizler Delhi’de üç bin müslümanı kurşunlayarak, yirmi yedi bin kişiyi de keserek şehid ettiler. Sadece gece kaçanlar kurtulabildi. Hıristiyanlar, diğer şehirlerde ve köylerde de sayısız müslüman öldürdüler. Tarihi san’at eserlerini yıktılar. Eşi bulunmayan ve kıymet biçilemeyen zinet eşyalarını gemilere doldurup, Londra’ya götürdüler. 1862 senesi Kasım ayında, bu son Babürlü temsilcisi, ülkesinden çok uzakta hayata gözlerini kapadı.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri